Page 42 - 81 İl Çalıkuşu Artvin Dergisi: Sayı-2
P. 42
HATIRA ORMANINA SEYAHAT
Bahar güneşinin içimizi ısıtmaya başladığı bir Cuma akşamı İstiklal Marşı'mızı okuduktan
sonra okuma yazma öğrettiğim bilmem kaçıncı kuşak öğrencilerimi yollayınca, bir hasret
türküsü gelip oturdu dilimin ucuna. Gurbette büyüyüp bulanık sıla hatıraları ile
efkârlanmış bir insanım ben. Yaşlanmaya başlamamdan olsa gerek hasret giderek
büyüyor, sıla burnumda tütüyordu.
İki evladımın kolundan tuttuğum gibi bir ihtiyar otobüste almıştım soluğu. Otobüs
kıvrılarak yılda süzülüp gidiyor, gittikçe sıla kokusu daha fazla keskinleşiyordu. Biz yol
aldıkça Karadeniz'in yeşil doğası kayboluyor, üryan, heybetli dağlar bizi içine çekiyordu.
Özellikle bu coğrafyaya yabancı olan kızım şaşkınlığını gizleyemiyor, sürekli ' baba bak!'
diye bana hayretle kayalıkları, derin vadilerde kurulmuş köyleri, dere kenarlarındaki
tarlaları gösteriyordu.
Güneş batmak üzereyken çocukluğumun büyülü yurdunda, doğduğum yerde
Erzurum'un kadim bir köyünün kenarındaydık. Baktıkça çıplak dağların arasındaki o vadiye
çocukluğumun bulanık anıları netleşmeye, gelip yüreğimin orta yerine oturmaya
başladılar. Hele köyün girişinde iki muhafız gibi duran o iki kaya parçasının doğal
kapısından girince okul bahçesinde gülerek koşturan çocuklar gibi iyice sokuldular
yüreğime hatıralar.
İşte oradaydılar çocukluğumun dört cengâveri, dört çok kollu dev, salıncağımın ve
hamağımın vefakâr ev sahipleri, rahmetli babamın gölgesine serilmiş keçi kılından kilimler
üzerinde çay içtiği o dört dut ağacı. Sanki serin bir bahar yeli esti, kıpırdadı ihtiyar dalları ve
'hoş geldin' onlarda bana gülerek beni karşılayan yeğenim Serdar ve eşi gibi. Hüzün
zorlarken yüreğimi daha bir sıkı tuttum ellerini evlatlarımın ve sımsıcak aile gülücüğünün
ortasına attım yüreğimi.
Sobada çıtlayarak yanan çam odununun tadı bulaşmıştı çaya. Tavşankanı çayını
yudumlarken gurbeti hiç anı defterine yazmamış Serdar, gittikçe daha çok babama
benziyordu. Dut pekmezi, pestil, keçi peyniri koyarken çocukların önüne Serdar'ın eşi
gülümseyerek 'tam zamanında geldin amcaoğlumun öğretmenini çağırdım bende
yemeğe sende tanışırsın meslektaşınla' dedi.
Biz koyulaştırırken sohbeti çaldı kapı. Gelen öğretmendi. Gencecik kara kuru bir kızdı.
Utangaç, çekingen tam bir Anadolu çocuğuydu. Önce çocuklarla selamlaştı. Kucaklayıp