Page 533 - e-Kongre Bildiriler Kitabı-II
P. 533

Eğitimde Yeni Normlar-II                                  Uluslararası Covid-19 Kongresi




                 1. Giriş


                 Dünden bugüne yaşamış toplumların sosyal, ekonomik ve mimari kimliklerinin bir yansıması olarak
            hayat bulan kültürel miras; insanlığın en büyük zenginliklerden biridir. Basmacı (2017), kültürel mirası “geç-
            mişten bugüne ulaşmış, insanların sahiplik bağı içinde olmaksızın sürekli değişim halinde olan değerlerinin,
            inançlarının, bilgilerinin ve geleneklerinin bir yansıması olarak betimlenen somut ve somut olmayan tüm
            varlıklar” olarak tanımlamıştır. Ayrıca kültürel mirasın tarih bilincinin geliştirilmesi ve geçmişle ilgili olarak
            neden-sonuç ilişkisinin sağlıklı bir şekilde kurulabilmesi bakımından önem teşkil ettiğini vurgulamıştır.
                 Bugün Türkiye’nin bulunduğu topraklar; tarih boyunca Roma, Hitit, Selçuklu, Osmanlı ve Bizans gibi
            birçok uygarlığa ev sahipliği yapması dolayısıyla pek az bölgenin sahip olduğu türden zengin bir kültürel
            mirası ihtiva etmektedir. Bu coğrafyanın bulundurduğu kültürel varlıkların; turistik ve ticari sebeplerin
            yanında bilgi, düşünce, inanç ve gelenek gibi pek çok yönden eski medeniyetlerin tanıklığını yaparak tarih
            bilimine hizmet etmesi nedeniyle de özenle korunması gerekmektedir.
                 Düzgün muhafaza edilen kültürel miras; toplumun yapı taşı olan bireylerde kimlik ve aidiyet duygu-
            sunun oluşması kapsamında büyük rol üstlenen kolektif belleği besleyerek toplum ve birey arasındaki
            bağlılığın gelişmesine ve gelecek nesillere aktarılmasına katkı sağlar (Atik, Bilginer Erdoğan, 2014).
                 Varlığının başından itibaren kültür, insanın hayvani içgüdüleri ve özelliklerinden sıyrılmasını sağlayan
            birçok önemli unsuru kapsar (Meydan Yıldız, 2018). Bu nedenle kültür kavramı ve uygar toplum, medeni
            insan temelinden meydana gelmiş ve birbirinden ayrı düşünülemeyecek iki konsepttir. Belli uygarlık ve za-
            manların olduğu kadar insanlığın yaratıcılığının ve gelişiminin birer kanıtı olarak da evrensel değer taşıyan
            kültür ve kültürel ürünlerin toplumsal bilinç oluşmadıkça korunamayacağı bir gerçektir.
                 Mazı (2009), tarihi çevreyi “kendi başlarına anıt olmayan, fakat bir arada tarihi, geleneksel, görsel
            değerler taşıyan kasabaların, kentlerin kendilerine özgü karakterlerini yaratan tüm öğelerin bir arada de-
            ğerlendirilmesi” olarak tanımlamıştır ve korunup sürekliliklerinin sağlanmasının önemini belirtmiştir. Özel-
            likle büyük şehirlerdeki tarihi çevrelerin aldığı önlenemez zarara dikkat çeken Mazı (2009), bu mekânların
            oluşturduğu kültürel mirasın korunabilmesi konusunun ülkenin güncel konularından biri haline geldiğini
            vurgulamıştır.
                 Bireyin içinde yaşadığı veya ziyaret ettiği tarihi çevrelerle güçlü bir etkileşimde bulunması ve bu bağ
            sayesinde kendisini bulunduğu çevrenin bir parçası olarak hissetmesi gibi ancak tarih ve sanat bilgisinin
            bireyin zihninde özümsenmesiyle gelişen unsurlar tarihi çevre bilincini oluşturmak için mühimdir.
                 İnsan, varlığının en eski yıllarından beri oluşturduğu ekonomik, siyasal, sosyal ve kültürel birikimin
            sahnesi olan mekânlara değer yüklemiş ve kabiliyeti kapsamında bu mekânlarda dönüştürücü ve değiş-
            tirici izler bırakan bir faktör olmuştur (Hacısalihoğlu, 2008). Türk sanat ve mimari eserlerinin süregelen
            tahribatına birçok sebep sayılabilmekle birlikte kitlesel eğitim eksikliğine bağlı tarihi çevre bilinci yetersizliği
            bu konudaki en önemli etkendir (Sayan, 2009).
                 Bu nedenle toplumun tarih ve sanat bilincini ölçme yönünde araştırma ve çalışmaların yapılması ve
            toplumun bu konudaki konumunun ve durumunun irdelenmesi; bireylerin farkındalığını artırarak tarihi çevre
            bilinci oluşturacak aidiyet duygusuna sevk eder, dolaylı yoldan kültürel mirasın korunmasına yardımcı olur.
                 Bayrakal (2010); Nevşehir ölçeğinde, tarihi eser ilgisi, bilinci, koruması ve farkındalığı ile Sanat Tari-
            hi’nin tanıtılması amacıyla yaptığı Tarihi Eser Bilinci, İlgisi Ve Farkındalığı: Nevşehir Örneği adlı çalışmasında
            506 kişiye 35 soruluk bir anket uygulamış, katılımcıların yaşlarının artmasına bağlı olarak tarihi eserleri
            koruma duygusunun arttığı; eğitim düzeyi yüksek olan bireylerin Sanat Tarihi’ni tanıma, tarihi eserlerle
            alakalı kitap, dergi ve basını takip etme oranlarının da yüksek olduğu sonucuna varmıştır.
                 Alkış ve Oğuzoğlu (2005); İlköğretim Öğrencilerinin Tarihi Çevre Bilgisinin Değerlendirilmesi adlı
            çalışmalarını tarihi çevre eğitiminin ve ilköğretim öğrencilerinde tarihi çevre bilgisinin Bursa ölçeğindeki
            mevcut durumunu değerlendirmek amacıyla yapmışlardır. Araştırmacılar bu kapsamda Cronbach Alpha
            Güvenilirlik Katsayıları hesaplanmış 4 adet ölçme aracı geliştirmiş ve uygulama sonucu elde edilen verileri


            - Bildiri Metni -                                533                   Eğitimde Yeni Normlar-II
   528   529   530   531   532   533   534   535   536   537   538