Page 660 - e-Kongre Bildiriler Kitabı-II
P. 660
Eğitimde Yeni Normlar-II Uluslararası Covid-19 Kongresi
1. Giriş
Doğa ve çevre sıkça karıştırılan kelimeler arasındadır. Oysaki yeterli araştırma yapılırsa bu iki kelime
arasındaki farklar ortaya çıkar. Doğa, canlı ve cansız varlıkların birçoğunu içinde barındıran, insanı etkile-
yen ve çoğu sebepten dolayı etkilenen, Dünya’nın dengesini varoluşu ile değiştiren ve insanların etkisiyle
değişebilen ve buna benzer özellikler taşıyan, insan eli değmeden oluşmuş, kendi sistemleri olan (Deniş
Çeliker ve Akar, 2015), bulunduğu yerlerin büyüklüğü birbirinin aynısı olmayan geniş bir sistemdir (Atasoy,
2006). Çevre ise canlı varlıkların hayatları boyunca yaşamayı sürdürdükleri ve birbirleriyle rahatça iletişim
kurabildikleri biyolojik, fiziksel, sosyal, ekonomik ve kültürel ortamdır (Çevre Kanunu).
“Çevre etiği”, “çevre ahlakı”, “çevre eğitimi”, “doğa eğitimi”, “sürdürülebilir kalkınma”, “ekobirey” gibi
birçok kavramın iç içe girdiği günümüzde çevre ile doğa kavramı (Kahyaoğlu ve Kırıktaş, 2016) çevrenin
korunması ile doğanın korunması ve çevre problemleri ile doğal dengenin altüst olması arasındaki fark
yeterince anlaşılamamaktadır. Bu duruma karşın herhangi bir düzen olmadan şehirleşme, park, bahçe ve
doğal yaşam alanlarının azalması, teknolojiye olan bağlılık, köyde şehre yapılan göç ve sınav odaklı eğitim
sistemi gibi birçok etken bireylerin doğadan uzaklaşmasına sebep olmaktadır. Bu durum doğanın anlamı,
önemi, işlevi, zenginliği, çeşitliliği, estetik ve sanatsal yönü gibi birçok özelliğinin anlaşılmasını daha da zor-
laştırmaktadır (Kahyaoğlu ve Kırıktaş, 2016).
Kutru ve Soran (2012) insanların doğayla olan ilişkilerinin doğadaki rolünü anlamasına bağlı olduğu-
nu belirtmişlerdir. Gülersoy (2013) ise bu ülkedeki mevcut öğretim programlarının doğa eğitimiyle ilgili
söz konusu ihtiyacı karşılamaktan uzak olduğu belirtilmiştir. Erdoğan (2011) doğa eğitiminin organizmanın
ötesinde doğayı bir bütün olarak anlamlandırması ve bireylerin doğada çeşitli ilişkilendirmeler yaparak
doğanın farkına varması olarak tanımlamıştır.
Yıldırım ve Genç (2005) ve Kocataş (2012)’ a göre herhangi bir canlının veya canlılardan oluşan bir
toplumun hayatını sürdürebilmesini sağlayan, onu sürekli olarak etkisi altına alan süreçler, enerjiler ve
maddesel varlıkların oluşturduğu bir bütünlüktür. Çepel (2006) ise en basit anlatım şekliyle canlı varlık-
ların içinde hayatlarını sürdürdüğü ortam olarak tanımlamaktadır. Yukarıda verilen kelimelerin anlamları
neticesinde tüm canlıların, canlı ve cansız olmak üzere iki çevresi olduğunun sonucuna ulaşılmaktadır
(Yıldırım ve Genç 2005; Aslan ve Dinç 2007; Görür 2011; Kocataş 2012).
Hava Kirliliği, havada katı, sıvı ve gaz şeklindeki yabancı maddelerin insan sağlığına, canlı hayatına ve
ekolojik dengeye zarar verecek miktar, yoğunluk ve sürede atmosferde bulunmasıdır. İnsanların çeşitli
faaliyetleri sonucu meydana gelen üretim ve tüketim aktiviteleri sırasında ortaya çıkan atıklarla hava ta-
bakası kirlenerek, yeryüzündeki canlı hayatı olumsuz etkilenmektedir. Zararlı gazların; yağmur, bulut, kar
gibi ıslak ya da yarı ıslak maddelerle karışmaları sonucunda asit yağmurları oluşur.
Doğanın baş sembollerinden biri de ağaçlardır. Ağaçlar canlılara oksijen verir ve onları hayatta tutar.
Ancak ağaçların bol olduğu alanlarda kısacası ormanlarda birçok yangın çıkmaktadır. Bu yangınların baş
sebepleri insanlardır. Çoğu kişi o ormanları isteyerek ateşe vererek ya da yerlere cam parçaları atarak
bu yangınlara sebep olurlar. Ama bazen doğal sebeplerden de yangınlar çıkabilir. Fakat bu insanların çı-
kardıklarının yanında sönük kalır. İnsanlar sadece kendi hayatlarını değil ormanda yaşayan hayvanların
hayatlarını da tehlikeye atmış olurlar. Çünkü orman yangınları sonucunda birçok hayvan yaşamlarını yitirir.
Hayvanların yaşamlarının sona ermesi sonucunda besin zinciri büyük zarar görmektedir.
Tüm kültürlerde ne olursa olsun insan ve doğa arasındaki ilişki hayati öneme sahiptir (Kıray Vural ve
Özdemir 2015). İnsanlar doğa ile aralarındaki ilişkide kendilerinin gelişimi ile bağ kurmaktadır. İnsanın doğal
veya doğala yakın peyzajlara inanması kendisinin de doğanın ve birlikte gelişiminin bir parçası olduğuna
inanmasını ve kişisel anlamda iyi hissetmesini sağlamakta (Frohmann, 1997) ve yaşama olan güvenini
sağlamlaştırmaktadır (Plahl, 2004). Böylece bahçe, insan ile doğa arasındaki ilişkinin ve insanın kendisiyle
olan ilişkisinin ifadesidir. Bu bakımdan doğa aynı zamanda huzur veren bir ortam olarak da tanımlanabilir.
Huzur kelimesi dünyadaki insanların tümü için geçerlidir. Çünkü huzur insanları rahatlatır, stresten uzak-
artvincovidcongress.org 660 - Bildiri Metni -