Page 25 - e-Kongre Bildiriler Kitabı
P. 25
İnsanlığın yaşam serüvenine bakıldığında, insanoğlunun sürekli çeşitli hastalık ve salgınlara
maruz kaldığı anlaşılmaktadır. Bu hastalıkların yayılma ve etki alanlarına göre çeşitli etkileri olmuştur.
2019 yılının sonlarına doğru Çin’den dünyaya hızlı bir şekilde yayılan ve Covid-19 olarak adlandırılan
virüs tüm insanlığı hızlı bir şekilde etkisi altına almıştır. Özellikle zayıf sağlık sistemleri bulunan ülkeler
için Dünya Sağlık Örgütü (DSÖ) endişelerini dile getirmiştir (Mahase, 2020). Bernheim ve ark. (2020)
Covid-19 salgının coronavirüs ailesine ait bilinen yedinci salgın olduğunu belirtmiştir. Aynı şekilde bu
salgının yüksek düzeyde bulaşıcı özelliklere sahip olduğu bilinmektedir (Chen ve ark. 2020). Salgının
ne denli hızlı yayıldığına bakıldığında; DSÖ’nün acil durum ilanından hemen sonraki gün 20’ye yakın
ülke yeni vakalar bildirmiştir. Türkiye Cumhuriyeti ilk andan itibaren çeşitli ünlemler almış ve ilk
vakanın açıklandığı tarih olan 10 Mart 2020’ye kadar resmi olarak herhangi bir vakaya rastlanmamıştır.
15 Mart’ta ise Covid-19 hastalığına bağlı olarak ilk ölüm gerçekleşmiş ve 1 Nisan 2020’de Sağlık Bakanı
hastalığın tüm ülkeye yayıldığını açıklamıştır (sağlik.gov.tr, 2020). Tüm dünya ile birlikte ülkemizde de
eğitim-öğretim sürecinin akıbetinin ne olacağı tartışılmıştır. Zira sağlık sektöründen sonra pandemi
sürecinden en çok etkilenen sektörün eğitim sektörü olduğu bilinmektedir (Telli-Yamamoto ve Altun,
2020). Zhong (2020) Birleşmiş Milletler kayıtlarına göre dünya genelinde 770 milyon civarı öğrencinin
eğitim gördüğü ilköğretim, ortaöğretim ve üniversitelerin kapanma ile yüz yüze kaldığını belirtmiştir.
Bu süreçle birlikte Türkiye’deki okulların mevcut durumlarının ne olacağı tartışılmış ve nihayetinde
Yükseköğretim Kurulu (YÖK) 2019-2020 Bahar eğitim-öğretim döneminin tamamının online (uzaktan
eğitim) sistemiyle işlenmesine karar vermiştir (Yök, 2020). Aynı şekilde ilk vakaların görülmesi ile
birlikte, 2019-2020 eğitim öğretimin 2. Dönemi itibaren ilkokul, ortaokul ve liselerde de yüz yüze
eğitimin yerini online eğitim almıştır. Millî Eğitim Bakanlığı bu süreci EBA sistemi üzerinden devam
ettirmiştir. Ancak üniversiteler her ne kadar online sisteme geçmiş olsalar da bu durum çeşitli
üniversitelere göre farklılık göstermektedir. Kimi üniversiteler senkron (eş zamanlı) uzaktan eğitimi
tercih ederken, kimi üniversiteler de ise asenkron (eş zamansız) platformlar tercih etmişlerdir.
Nihayetinde tüm üniversiteler bu süreci başarılı bir şekilde bitirdiklerini bildirmişlerdir. Bu süre zarfında
online olarak işlenen derslerin bizatihi muhatabı olan üniversite öğrencilerinin, uzaktan eğitim süreci ile
ilgili deneyimleri önemli bir durum oluşturmaktadır. Zira bu öğrenciler, online olarak işlenen derslerin
verimliliği konusunda çeşitli yaşantılarla yüz yüze kalmışlardır. Bu öğrencilerin deneyim ve
yaşantılarından yola çıkarak, uzun bir süreden beridir dillendirilen; “yüz yüze eğitimin yerine uzaktan
eğitimin ikame edileceği” savının öğrencilerin penceresinden nasıl ele alındığını incelemek, bu savın
işlevsel olabilmesi adına önem kazanmaktadır. Zira tüm dünyada olduğu gibi ülkemizde de normal süreç
içerisinde uzaktan eğitim programları olduğu bilinmektedir. Arat ve Bakan (2011) ilk uzaktan eğitim
sürecinin 1843 yılından itibaren başladığını belirtmiş, Kırık (2014) ise aynı sürecin Türkiye’de de
Açıköğretim Fakültelerinin açılması suretiyle devam ettiğini belirtmişlerdir. Tüm bu bilgiler dikkate
alındığında, uzaktan eğitim sistemi ile işlenen derslerin verimliliğinin öğrenci deneyimlerine göre ele
25